Bilişim Suçlarının Suç Sosyolojisi Açısından Değerlendirilmesi
Ahmet YASUNTİMUR
Özet
Suç ve sapma toplumlara özgü kavramlardır. Bu nedenle suçlara açıklık getirmek isteyen birçok teori ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları, pozitivist teoriler, eleştirel teoriler, sosyolojik teoriler ve biyolojik teorilerdir. Günümüzde çok hızlı gelişen bilişim teknolojileri insanlığa sayısız faydalar getirmenin yanında zararda getirmiştir. Suç işleme biçimlerinde değişikliğe sebep olmuştur. Suça uluslararası bir boyut katmıştır. Suçun faillerinin görünmez olmasını sağlamıştır. Bilişim suçları faillerin toplumsallığını ortadan kaldırmıştır. Bilişim teknolojileri devasa bir pazar oluşturmuştur. Fail olmayan herkes, bir mağdur adayıdır.
Anahtar sözcükler: Suç, sapma, fail, mağdur, bilişim suçları.
Evaluation of Cyber Crimes in terms of Sociology of Crime
Abstract
The main purpose of this paper is to evaluate cyber-crimes in terms of crime sociology. Crime and deviation are concepts specific to societies. For this reason, many theories have emerged that want to clarify the crimes. Some of these are positivist theories, critical theories, sociological theories and biological theories. Nowadays, very fast developing information technologies bring to humanity numerous benefits as well as harm. It has caused a change in the way of crime. He added an international dimension to crime. It made the perpetrators of the crime invisible. Cyber-crimes has abolished the sociality of the perpetrators. Information technologies have created a huge market. Anyone who is not a perpetrator is a victim candidate.
Key words: Crime, deviation, perpetrator, victim, cyber-crimes.
Giriş
Bir toplum içerisinde yaşayan birey toplumunun karakteristik yansımasıdır. Bireyler toplumlarının somut olgularıdır. Bu somut olgular toplumdan topluma farlılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar toplumlar içerisindeki yeme alışkanlıklarından suç işleme alışkanlıklarına kadar toplumum her alanına etki etmektedir. Bu etkiler suçları toplumlara, gruplara ve bireyle özgü hale getirmektedir. Birey toplumsal yapı içerisinde ya kendi toplumunun suç inşacısı ya da suçun devam ettiricisi konumundadır.
Suç bir toplumun yasaları içerisinde belli sınırların ihlal edilmesi halinde bireylere uygulanan cezai yaptırımı olan somut bir toplumsal tepkidir. Yine toplumun beklentileri dışına çıkan bireyler toplumun geri kalan bireyleri tarafından tepkiye maruz kalmaktadır. Bu tepkime damgalama teorisine göre sapkın olarak etiketlenmektir. Biyolojik teorilere göre bu sapkınlar zaten suçlu olarak dünyaya gelmişledir. Rasyonel tercih teorisine göre birey terazisini kurmuştur ve kendisi sapkın olmaya karar vermiştir. Sosyal öğrenme teorisine göre birey sapkın veya suçlu olmayı sosyalleşme süreci aracılığıyla öğrenmektedir.
Alt kültür teorilerine göre birey zaten birçok sapkın veya suçlunun içerisine doğmuştur. Birilerine göre sapkın olan bireyler kendileri gibi sapkın veya suçlu olanlar ile bir araya geldiklerinde en sapkın birey grup içerisinde en saygın birey haline gelmektedir. Günümüzde yaşanan bilişim teknolojileri gelişmeleri bir yandan bireye sayısız nimetlerini sunarken diğer yandan sayısız suça araç olmaktadır. Artık klasik suçlar yerini bilişim suçlarına bırakmıştır. Failler artık mağdurlara gitmemektedir. Mağdurlar farkında olmadan faillere gitmektedirler. Suç bilişim araçları ile birlikte çeşitlenmiş ve kolaylaştırılmıştır.
Failler bilişim teknolojileri aracılığıyla (suç araçları) artık daha güvendedirler. Toplumun failler dışında kalan kısmı yani mağdurlar daha görünür hale gelmişlerdir. Failli olmayan binlerce mağdur ortaya çıkmıştır. Failler uluslararası suçlular haline gelmişlerdir. Bilişim suçları failiyle, mağduruyla, türleriyle yeni ancak hem toplumsal bağlamda hem de toplumum üretmiş olduğu değerler, normlar bağlamında incelenmesi zor bir alan oluşturmuşlardır. İnternet devasa bir pazar oluşturmuştur. Ancak müşterilerinin büyük bir çoğunluğu bu pazar hakkında yeterince bilgi sahibi değildirler. Tam da bu nedenle fail olmayan herkes, mağdur olmaya adaydır.
1.1. Toplumsal Bir Gerçeklik Olarak Suç
İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar toplumlar kendi toplumsal özelliklerine göre çeşitli suçlar ile yüzleşmişlerdir. Bir toplumda cana karşı işlenen suçların oranı yüksek iken, başka bir toplumda mala karşı işlenen suçların oranı yüksek olabilmektedir. Suç çok kapsamlı bir olgudur. Bir toplumun sosyo-kültürel özelliklerine, dünya görüşüne, dini yapısına, tarihsel suç birikimine vb. gibi değişkenlere göre değişmektedir ve her toplum suçu kendi toplumsallığına özgü bir şekilde tanımlanmaktadır. Bir toplumda suç olarak kabul edilen ve hukuksal bağlamda cezai bir yaptırımı olan bir davranış başka bir toplum da normal bir davranış olabilmektedir. Günümüzde teknolojik gelişmelerin çok hızlı değişiminden ve gelişiminden dolayı klasik suçlarda kendilerini bilişim suçlarıyla yeniden inşa etmiştir. Suçların faillerinin ve mağdurlarının belirlenebildiği suçlardan, faillerin ve mağdurların belirlenmekte güçlük çekildiği zaman ve mekân algısının olmadığı suçlar yönün de bir değişim olmuştur. Aslında suç özü itibari ile bir değişime uğramamıştır ancak suç işleme araçları değişmiştir. (Durmaz, 2006, s. 153). Buda faillere daha az çevre koşullarından etkilenerek suç işleme imkânları yaratmıştır. Suç toplum içerisinde oluşturacağı zararlı etkiden dolayı kanun ile yasaklanan ve ceza ile kontrol altına alınmaya çalışılan kusurlu sosyo-psikolojik insan davranışıdır. (Demirbaş, 2016, s. 33).
Suç bireylerin eylemlerinin bir ürünüdür ve öznel bir karaktere sahiptir. Suç toplumsal yapı içerisinde belli koşullar altında failin bireysel ve bütüncül kişiliğinin bir yansımasıdır. Suç bireylerin iradelerinin, duygu ve düşüncelerinin, arzu ve isteklerinin bir oluşumudur. (Dönmezer, 2002). Toplumun ve bireylerin korunmasını olanaksızlaştıran veya bunları büyük tehlikeler ile karşı karşıya bırakan davranışlar suç olarak tanımlanmaktadır. (Alacakaptan, 1975, s. 4). Durkheim’a göre suç toplumsal yapı içesinde bireylerin oluşturmuş olduğu sistemden kopma durumudur. Bireylerin toplumsal düzeni sağlayan kurallardan sapmaları patolojik bir durum olarak değerlendirilmektedir. (2015, s. 74). Genellikle hukuk alanı içerisinde suç tanımlanırken iki koşula dayandırılmaktadır. İlki bir eylemin sosyal olarak zararlı olmasıdır. İkincisi de hukuki olarak cezai karşılığının olmasıdır. (Newburn, 2017, s 8). Sosyal bilimlerde suç, bireylerin davranış biçimlerinin toplum içerisinde geçerli olan toplumsal normlardan sapma durumu olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizdeki kanunlara göre suç, suçlar ve hafif suçlar olarak sınıflandırılmaktadır. Suçlar, şiddet yoğunluğu ağır olan fertlerin veya toplumun güvenliğine saldırı niteliği taşıyan davranışlardır. Hafif suçlar ise, daha hafif şiddete sahip olan ve kamunun lehine ve gelişim sağlamasına yönelik kanunları ihlal eden başka bir ifadeyle yasak kabul edildikleri için suç sayılan eylemlerdir. (Durmaz, 2006, s. 17-20). Becker’e göre toplumda suç işleyenler veya toplumun beklentilerine uymayanlar toplum tarafından hariciler olarak damgalanmaktadırlar. Hariciler, toplumun kendi iç devinimiyle ya da dış bir etkiyle üretmiş olduğu, toplumun beklediği ve kabul ettiği davranışları doğru kabul etmenin aksine toplumun beklemediği, kabul etmediği ve eleştirdiği davranış örüntüleridir. (2015, s.21). Merton sapma davranışının bireylerin sosyalizasyon sürecinde edindikleri amaçlar ve bunları gerçekleştirmek için sahip olunun araçlar arasındaki tutarsızlıkların bir sonucu olarak görmektedir. Suç bireysel alanın sınırlarını aşan kamusal alana giren yasaklanmış olan kural ya da kanunları çiğneyen ve bundan dolayı meşru cezaların veya yaptırımların uygulandığı ve resmi bir otoritenin müdahalesini gerektiren davranışlar olarak değerlendirilmektedir. (Korkmaz ve Kocadaş, 2015, s. 62). Yani suç sosyolojik bağlamda toplumların kendi toplumlarının düzenini, devamlılığını, istikrarını sağlamak amacıyla yasalar ile güvence altına alınmış ve cezai yaptırıma bağlanmış fiillerdir. Toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Sapma ise, toplumsal düzenin işleyişini sağlayan değerler, normlar, gelenek ve göreneklerden kopma durumu olarak ifade edilebilmektedir. Sapma toplumsal sınırların ihlal edilmesidir. Örneğin bir sapma durumunda klasik suçlarda failin toplumsallığından dolayı çevresel faktörlerin baskılaması yoğun olarak kendisini fail üzerinde hissettirmektedir. Ancak modern suç araçları toplumun birey yani fail üzerindeki etkisini azalttığından bu düşük bir ihtimaldir.
1.2. Teoriler Bağlamında Suç ve Suçluluk
Tarih boyunca birçok medeniyet dünya sahnesine doğmuş, büyümüş ve nihayetinde çeşitli sebeplerden dolayı ya dağılmıştır ya da yok olmuştur. Bu medeniyetlerin yıkılmasına veya toplumsal düzenlerinin bozulmasına sebep olan değişkenlerden biride suçlar olmuştur. Bundan dolayı her medeniyet kendi toplumunun suçlarına çözüm aramıştır. Bu çözüm arayışları birbirine benzer veya karşıt nitelikte teoriler ortaya çıkarmıştır. Temel kriminoloji teorileri, birey (biyolojik, psikolojik ve seçim teorileri), sosyal (yapı ve süreç teorileri), politik ve ekonomik (çatışma teorisi) ve çoklu (gelişim teorisi) teorilere odaklanmaktadır. Bu teoriler suçu ve suçlu davranışını tanımlamada birebirlerini tamamlar niteliktedir. Suç ve suçluların anlaşılmasında kolluk kuvvetlerine teorik katkı sağlamaktadır. (Siegel, 2010, s.11). Teorileri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
1.2.1. Klasik Teori
Baccaria klasik hukukun temel ilkelerini şu şekilde özetlemektedir: Yasa bireyi olabildiği kadar az sınırlandırmalıdır. Kanunlar yargı sürecinin her safhasında bireylerin haklarını koruma altına almalıdır. Ceza sadece suçlular tarafından başkalarının hakları ihlal edildiği zaman ya da kamu düzeni ihlal edildiği zaman haklıdır. Suçlar cezalandırmak yerine önlemek daha faydalıdır. Suçun diğerleri üzerinde oluşturduğu zarara göre değerlendirilmelidir. Aşırı cezalandırma suçların çözümüne katkı sağlamamaktadır aksine arttırmaktadır. Bu teorinin diğer bir ismi de Jeremy Bentham’dır. Bentham’ın çalışmaları haz ve acı dikotomisi üzerine inşa edilmiştir. Genelde bireylerin davranışlarının temelinde maksimum hazza ulaşmak ve acıdan kaçmak yer almaktadır. Bireyler maddi ve manevi hazlar kazanmak için kanunları ihlal eder. Örneğin bir bilişim suçlusu bir bankanın bilişim sistemine saldırabilir ve bunu haz elde etmek için yapabilir. Bu haz sistemden haksız kazanç elde etmesi olabilir. Bentham, Beccaria’nın tam karşıt düşüncelerine sahiptir. Suçlara verilen cezaların ve ceza evlerinin attırılması fikrinden yanadır. (Newburn, 2017, ss. 124-127).
1.2.2. Neo klasik Teori
Klasik okulun toplum içerisindeki gücü 1980’lerin sonuna doğru azalmaya başlamıştır ve pozitivist okul da güç kazanmaya başlamıştır. 1990’lar boyunca sosyolojik, biyolojik ve psikolojik alanlarda etkili oldu. Çünkü pozitivist teoriler suç davranışını açıklarken yoksulluk, kişilik, sapkın akranlar gibi suçu bir nedene bağlamaktaydılar. Bu teori suçluların cezalandırması gerekliliğine odaklanmaktadır. Çünkü suçluları cezalandırmak, toplumsal dengeyi yeniden canlandırır ve sosyal bağları yeniden teyit eder. Topluma suça müsamaha gösterilmeyeceğine dair bir mesaj göndermektedir. (Vito ve Maahs, 2017, ss. 44-45).
1.2.3. Rasyonel Seçim Teorisi
Rasyonel seçim yaklaşımına göre, bireyin yasaları ihlal etme davranışı bir suçlunun içerisinde bulunduğu hem bireysel faktörlere (yani para, intikam, heyecan gibi) hem de durumsal faktörlere göre (yani ulaşmak istenilen hedefin ne kadar iyi korunduğu veya yerel kolluk kuvvetlerinin etkinliği gibi) değişiklik göstermektedir. Düşük risk, yüksek tatmin önemlidir. (Siegel, 2010, s. 98). Rasyonel aktörler yapacakları fiillerin maliyetlerini ve kendilerine getireceği olası faydayı hesaplamaktadırlar. Eğer fayda maliyetlerden ağır basıyorsa suç işlenmektedir. Maliyet faydadan ağır basıyorsa suç işlenmemektedir. Örneğin bir bilişim sistemi aracılığı ile bir sisteme girmenin maliyeti düşük, faydası veya avantajı yüksek ise rasyonel aktöre göre cazip bir suçtur. (Burke, 2009, s. 50).
1.2.4. Pozitivist Teori
Sosyolojinin kurucusu olarak düşünülen Auguste Comte (1798–1857), bilimsel yöntemleri toplum çalışmalarına uyarladı. Comte toplumların içinde yaşamış oldukları dünyayı anlama girişimlerinin çeşitli aşamalardan geçerek sonuçlandığını vurgulamaktadır. Comte göre toplumlar teolojik, metafizik ve nihai aşama olan pozitivist aşamadan geçmektedirler. Pozitivist düşünceye göre, sosyal süreçler ilişkiler ve olaylar arasındaki hesaplanabilir etkileşimin bir ürünüdür. Bundan dolayı insan davranışı birçok değişkenin ürünüdür. Bu değişkenlerden bazıları zenginlik ve bir sınıfa ait olduğunu gösteren sosyal değişkenlerdir. Diğerleri ise savaşlar ve kıtlık gibi politik ve tarihseldir. Bunların hepsi insan davranışını etkiler ve şekillendirir. Diğer değişkenler daha bireysel ve psikolojiktir. Örnek olarak, bir bireyin beyin yapısı, biyolojik yapısı, dünyayı, olayları ve diğerlerini algılayış tarzı bireyin kendine has özellikleridir ve bireyden bireye farklılık göstermektedir. Bu teoriye göre, bireyler ya iyi doğar ya da kötü doğar, ya azizlerdendir ya da günahkârlardandır. Bireyler yetiştirme şekilleri ve çevrelerinden etkilenmiş olan sosyal ve psikolojik özelliklerinin bir ürünüdür. (Siegel, 2010, ss. 6-7).
1.2.5. Biyolojik Teori
Biyolojik teorinin temsilcileri Cesara Lombroso, Enrico Ferri ve Raffaele Grofalo’dur. Cesare Lombroso (1836-1909) hem Torino Üniversitesi’nde bir psikiyatrist hem de İtalyan ceza sisteminde çalışan bir doktordu. Lombroso, 1975 yılında en ünlü eseri L’Uomo Delinquente’yi (On Criminal Man) çalışmasını yayımladı. Çalışmanın temelinde suçluların normal bireylerden farklı bir görünüme sahip olduğu düşüncesi yatmaktadır. Suçluların atavistik (atalarla ilgili, atalarıyla ilgili) bir özelliğe sahiptir. Yozlaşmış bir evrim sürecinin ürünleridir. Olağandışı büyüklükteki kulaklar, eğimli alınlar, aşırı uzun kollar, geri çekilmiş çeneleri ve bükülmüş burunları suçun belirtileridir. Ancak Lombroso daha sonraki çalışmalarında suçluluk üzerinde çevresel faktörlerinde etkili olduğunu vurgulamıştır. Bunlar; iklim, yoksulluk, göç, şehirleşme vb. olarak sıralanmıştır. Lombroso suçluları dört kategoriye ayırmıştır. Birincisi suçlu doğanlar bunlar basit olarak fiziksel atavistik karakterlerinden dolayı kolay bir şekilde ayırt edilebilmektedir. İkincisi çıldırmış suçlular aptallar, embesiller, paranoyaklar, epileptikler ve alkoliklerdir. Üçüncüsü ara sıra suçlular bunlar, rasyonel seçim teoriside olduğu gibi suç fırsatlarını yakaladıklarında suç işlemektedir. Dördüncüsü ise tutku suçlulardır. Bunlar; öfke, sevgi veya onur nedeniyle suç işlemektedirler. Biyolojik pozitivizmin diğer bir temsilcisi Enrico Ferri (1856–1929) bireylerin sosyal-ekonomik koşullarının düzeltilmesi ve konut yardımları, doğum kontrol danışmanlığı ve kamu malından yararlanmalarıyla suçların kontrol altına alınabileceğini savunmaktadır. Raffaele Garofalo (1852–1934) göre ise, toplum doğal bir vücuttur. Suçlular doğanın kanununa karşı gelmektedir. Bu nedenle suçlu davranışı doğa dışıdır. Garofalo bu doğal suçların her yaştan birey arasında bulunan iki temel duyguyu yani yakınlık ve merhameti ihlal ettiğini savunur. (Burke, 2009, ss. 65-68).
1.2.6. Psikolojik Teori
Bu alan içeresinde ki çalışmalar Sigmund Freud’un (1856–1939) psikanalitik teorisinden oluşmaktadır. Psikanalitik teori, suç davranışını açıklarken irrasyonel ve bilinçsiz motivasyonları vurgulamaktadır. Freud psikanalitik teorisini kendi içerisinde üçe ayırmıştır. Birincisi İd (alt benlik, bilinçaltı): bilinçsiz kişiliğin bir görünümü, ilkel ve içgüdüsel davranışların içeren kişiliğin temel birleşenidir. Haz prensibi ile çalışır ve her an hazza ulaşmayı amaçlar. İkincisi Ego (benlik): kimliğin gerçeklik ilkesine dayanarak, idin toplumsal olarak kabul edilebilir şekilde çalışmasını sağlayan denge unsurudur. Aynı zamanda ego karşılanamayan arzuların yarattığı gerginliklerin boşaltılmasına yardımcı olmaktadır. Üçüncüsü Süperego (üstbenlik): kişiliğin toplumsallığıdır. Yani genel ve ortak değerler silsilesi olarak tanımlanmaktadır. Freud’a göre insanlar doğası gereği anti sosyaldir. O halde insan topluma nasıl uyum sağlamaktadır? Bu noktada bireyin ilkel arzuları ve toplumun beklentileri arasında bir denge sağlayıcı olarak ego devreye girmektedir. Suçun üç temel nedenini, şiddet, sapma ya da zayıf süperego oluşturmaktadır. Katı bir süperegonun varlığı aşırı suçluluğa sebep olabilmektedir. Süperegonun zayıf olması ise, ben merkezli olma durumuna yani psikopatiye sebep olmaktadır. Psikolojik teori içerisinde diğer düşünürlerden biri de Bowlby’dır. Boelby’ göre, beş yaşına kadar çocuklar birincil bir bakıcıdan sürekli bir bakıma ihtiyaçları vardır. Bu ilişki kurulamadığında zararlı sonuçlara sebep olabilmetedir. Özellikle çocuklar daha sonraki yaşamlarında ilişki kurmakta zorlanabilmektedirler. Bowlby’nin kırk dört gençle yapmış olduğu araştırmada, hırsızlık suçunu işleyen bu gençlerin büyük bir çoğunluğunun annesi ile o ilişkiyi kuramadığı ortaya çıkmıştır. Psikolojik teoriler bireye ve bireyin bilinçaltına odaklanmışlardır. Suçun bireyselliğin ürünü olduğunu veya yanlış ve yetersiz sosyalleşmeden kaynaklandığını savunmaktadır. (Newburn, 2017, ss. 161-163).
1.2.7. Sosyolojik Teoriler
Genel olarak sosyolojik teoriler; sosyal normlar, sosyal organizasyonlar, sosyal yapı, sosyal statüler, sosyal değişim ve dönüşümler, toplumsal süreçler ve sosyal çatışma ile sapkın davranışın ilişkisine odaklanarak bu alanların suç ile olan bağlantılarını açıklamaya çalışmışlardır. Sosyolojik teoriler, suçun temel nedenleri olarak sosyal yapıyı, onun değer sistemlerini, normlarını ve kurumlarını görmüşlerdir. Bu bakış açısına göre, suçun nedeni birey olarak görülmez, yanı toplumsal yapı içerisinde bir unsur olan birey suçlu değildir ancak bireyin içerisinde yaşadığı toplumsallık suçun kaynağıdır. (İçli, 2001’den akt. Durmaz, 2006). Bireyin toplumsallığının bir ürünü olan sapma ve suç davranışları, sosyolojik teorilerin odak noktasındadır. Sosyolojik teoriler bireyin toplumsallığından kopma olgusunu zaman, sistem, yapısallık, geçmişte üretilmiş olan ve toplumun mevcut bireyleri tarafından devamlılığı sağlanan, insan ürünü gelenek-görenek, norm-değer ve kurallar bağlamında incelemektedir. Sosyolojik teorilerin temel amacı toplumu düzensizliğe sevk eden (suç gibi) davranışlara çözüm önerileri getirmektir yani reçete yazmaktır.
1.2.7.1 Yapısal Teoriler
a. Durkheim ve Anomi Teorisi
Emile Durkheim (1858-1917) suçun yapısal ve fonksiyonel sınırlamasından söz eder. Suçun sadece toplum içerisinde belli bir grup tarafından değil toplumun her kesimden bireyler tarafından işlenebileceğini belirtir. Bütün toplumlarda suç davranışına rastlanmaktadır. Suç normal bir davranıştır. (Demirbaş, 2016, s. 140). Durkheim’a göre suç kolektif duygulara veya düşüncelere aykırı eylemlerdir. Suç toplumun ortak bilincinin ahlaksal kodlarından birinin ihlal edilmesidir. Durkheim’a göre suç toplum içerisinde önemli bir rol oynamaktadır. Suçun uyumsallaştırma özelliğinden dolayı, topluma yeni fikirler ve düşünceler getirerek toplumun devingenliğine katkı sağlamaktadır. Sosyal değerler ve normları pekiştiren ve sapkınlığa karşı kolektif eylemi teşvik eden bir özelliğe sahiptir. (Newburn, 2017, ss. 182-183). Durkheim’in intihar olgusunu akıl hastalığı, ırk, genetik özellikler, iklim ve hava durumu, taklit vb. gibi değişkenler ile açıklayan görüşleri eleştirmektedir. Durkheim intihar olgusunun yukardaki değişkenlerden değil bizatihi toplumun kendisinden kaynakladığını belirtmektedir. (Durkheim, 2014, s. 6). Durkheim’a göre, anomi: insan veya nesnelerin başka varlıklardan aşırı bir derecede kopması, kendisini normal olarak besleyen kaynaklarla etkileşim bağının kopması durumudur. Örneğin bencil intiharların temel sebebi olan aşırı bireyselleşme veya ekonomik krizlerden dolayı kolektif bilincin tahakkümünün birey üzerindeki etkisinin azalması buna örnek verilebilmektedir. (Durkheim, 2014, s. 324). Durkheim toplumların mekanik dayanışmalı toplumdan, organik dayanışmalı topluma geçmesi ile toplumsal bilincin zarar gördüğünü ve bundan dolayı bireylerin toplumsal bilinçten koptuğunu bunun sonucunda ise anominin ortaya çıktığını vurgulamaktadır. (Ritzer, 2005, s. 16).
b. Merton’un Klasik Gerilim Teorisi
Durkheim anomi kavramına bir giriş yaptıktan sonra, Merton’da anomi kavramını açıklamıştır. Anomi mevcut yapının bireylerden bekledikleri ile bireylerin mevcut yapının isteklerine uymayan istekleri arasındaki kopukluk olarak tanımlamıştır. (Hester ve Eglin, 1992, s. 6). Merton’a göre mevcut araçlarla bireylerin toplumun beklentilerini karşılanmasının zor olduğu durumlarda anomi ortaya çıkmaktadır. Buda bireylerin toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için alternatif yollar bulmalarına sebep olur ve daha yüksek sapmaya neden olur. (Ritzer, 2005, s. 17). Merton başta Amerika olmak üzere diğer kapitalist toplumların önüne çok fazla para kazanma ve zengin olma hedefleri konulduğundan bu hedeflere ulaşmak için çalışmanın vurgulandığı ancak bireyleri bu amaçlara ulaştıracak ahlaki ve kanuni yollara çok vurgu yapılmadığını ifade eder. Zamanla bireylerde zengin olmak için her şey yapılabileceği düşüncesi oluşur. Bu da toplumsal normlardan sapma durumunu ortaya çıkarmaktadır. (Demirbaş, 2016, s. 143).
c. Cohen’in Alt Kültürel Gerilim Teorisi
Cohen çete alt kültürünü incelemiş ve bunları yarar gütmeyen ve olumsuz olarak nitelemiştir. Örneğin hırsızlık yapmak çete içerisinde itibar kazanmak, başkalarının üzülmesinden mutluluk duymak ve orta sınıf değerlerine karşı çıkmak olduğunu belirtmektedir. Alt kültürel suç teorileri bazı grupların ya da alt-kültürün suçu onayladığı görüşünü ileri sürmektedirler. (Korkmaz ve Kocadaş, 2015, s. 146). Merton suçlu alt kültürün bireylerin suçlu davranışına yönelmelerinde önemli bir rolü ve etkisinin olduğunu vurgulamaktadır. Merton suçla alt kültürünün neden uzun süredir devamlılığını sağladığına değil, nasıl ortaya çıktığına odaklanmaktadır. Orta sınıf toplumların bireylerinden beklemiş olduğu standartları orta sınıf gençleri özelliklede erkek çocuklar karşılayamaz. Sonuç olarak statü yoksunluğu ortaya çıkar ve hayal kırıklığı üretir. Cohen’e göre sapkın alt kültürü bu hayal kırıklığının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. (Akers, 1999, ss. 121-122).
d. Cloward ve Ohlil Suç Fırsatları Teorisi
Merton ve Albert Cohen’in yanı sıra Edwin Sutherland’ın ayırıcı birliktelikler kuramından da etkilenerek, Richard Cloward and Lloyd Ohlin’in 1960 da yayınladığı eser, suçluluk ve fırsatlar (Delinquency and Opportunity) gerilim teorileri içerisinde bir sonraki dönüm noktası olmuştur. (Newburn, 2017, s. 192). Cloward ve Ohlin’in geçlerde suçlu davranışını tam olarak açıklanabilmesi amacıyla iki teoriye ihtiyaç duyulmaktadır. İlk olarak neden bu kadar çok sayıda gencin neyden rahatsız olduğunu anlamak için bir itme (push) teorisine ihtiyaç vardır. İkinci olarak bu davranışın sürekliliğinin ve davranışın diğerlerine nasıl aktarıldığını açıklamak için bir çekme (pull) teorisine ihtiyaç vardır.
Mevcut fırsatlar ve işçi sınıfı genç erkeklerin isteklerinde bir çelişki olduğunu gözlemlediler. Ve bu çelişki ile karşılaşan bireyler, düşman olarak gördükleri yetişkinlere karşı bir araya geldiler. Mevcut fırsatlardan yararlanmak için yaşa dışı yollara başvurdular. Birincisi suçlu alt kültürlerde suç işlemek için gerekli motivasyonları, tutumları ve teknikleri öğrenmeye yönelik meşru olmayan fırsatların mevcut olduğu söylenir. İkincisi karmaşık bir alt kültürden dolayı gençlerin meşru fırsatlardan kendi sosyal sınıfları, etnik kökenlerinden dolayı erişim sağlayamamaktadır. Bunun yarattığı hayal kırıklığını genç erkekler, insanlara (saldırı), mülkiyete (vandalizm) ve birbirlerine (çete savaşları) saldırarak giderirler. Üçüncüsü geri çekilme alt kültürleri, ilaçların serbestçe temin edilebildiği ve üyeliğin meşru veya cezai alt kültürlere erişemeyen üyelerden oluştuğu yerlerde var olma eğilimindedir. (Burke, 2009, ss.128-129). Yani mevcut olanaklardan yararlanma şansına sosyal sınıflarından dolayı sahip olamayan bireyler suç alt kültürü içerisinde ilk olarak suçluluğa ilişkin yasaları öğrenmekte ve daha sonra toplumda suç alt kültürünün devam ettiricisi haline gelmektedir.
1.2.7.2. Ayırıcı Birliktelikler ve Sosyal Öğrenme Teorisi
Sosyal öğrenme kuramcıları, birincil grupların ve önemli ötekilerin (hayran bireylerin) bireysel davranış üzerindeki etkilerini vurgulamaktadır. Bu faktörler bireylerin ya suçlu olmasını ya da kanunlara uygun bir vatandaş olmasını belirleyen önemli sosyalizasyon süreçleridir. (Vito ve Maahs, 2017, s. 145). Bireylerin ebeveynleri ile olan ilişkileri, ailenin yapısal özellikleri, ekonomik durumu, bireyin sosyal çevresi, bireyin eğitim durumu, geleneksel suç algısı vb. değişkenler bireyin suçlu olma olasılığı üzerinde etkiye sahiptir. (Siegel, 2010, s. 215).
a. Tarde’nin Taklit Kanunları
Fransız kriminolog Garbriel Tarde biyolojik ve psikolojik teorilerin suça yaklaşımlarını reddetmektedir. Tarde’ye göre bireyler suçlu olarak doğmamaktadırlar. Tarde suçluluğu diğerleri ile etkileşim yoluyla öğrenilen bir meslek olarak görmektedir. Tarde taklit kanunları (Laws of imitation) kitabında suç tipleri ile etkileşimin bir sonucu olarak suçluluğu açıklamaktadır. Bir suçlu çıraklık döneminden geçerek bir doktor, avukat veya yetenekli bir usta olabilmektedir. Bunu üç taklit kanunu ile ayırarak açıklamaktadır. Bunlar bireyler yakın ilişkiye sahip oldukları bir diğerini taklit etmektedirler. Aşağı seviyede bireyler yukarı seviyede bireyleri taklit etmektedir, suç yukardan aşağıya doğru ilerlemektedir. Son olarak iki yüksek tabaka bir araya geldiğinde birinin diğerinin yerine geçebilmesidir. (Tarde, 1903, ss. 192-193). Tarde bireylerin yetişmiş oldukları çevrenin birer mahsulleri olduğunu yani sosyalleşme sürecinde bireyin iyi (beyaz şapkalı hacker) veya kötü (siyah şapkalı hacker) olan davranışları diğerlerinden öğrendiğini ve taklit ederek kendini inşa ettiğini vurgulamaktadır.
b. Sutherland’ın Ayırıcı Birliktelikler Teorisi
Sutherland 1939 yılında yayınladığı kriminolojini prensipleri eserinde ayırıcı birliktelikler teorisini özetledi. Bu teori yüksek nüfus artışına rağmen neden bazı bölgeler de suçun aynı kaldığı sorusuna odaklanmaktadır. Şikago (Chicago) okulunun cevabı: suç değerlerinin kültürel olarak aktarılması üzerine odaklanmaktadır. Sutherland ayırıcı birliktelikler teorisinin temel prensipleri olarak şunları tanımlamıştır. Suçlu davranışı öğrenilmektedir. Diğer bireyler ile etkileşim yoluyla öğrenilmektedir. Suçlu davranışın öğrenilmesi samimi kişisel gruplar içerisinde gerçekleşmektedir. Hatta kişisel olamayan iletişim araçları da (televizyon, gazeteler vb.) kısmi olarak suçun öğrenilmesine katkı sağlamaktadır. Birey yasanın aleyhine olan tanımların lehine olan tanımlardan fazla olmasından dolayı suçlu olabilmektedir. (Vito ve Maahs, 2017, ss. 145-146).
1.2.7.3. Damgalama Teorisi
Damgalama teorisi savunucuları sapkınlığı bir birey veya grubun özelliği değil, normal ve patolojik olan yani sapkın olanlar ve sapkın olmayanlar arasındaki etkileşim olarak değerlendirmektedirler. Sapkın davranışı belirleyenler toplum içerisinde gücü elinde bulunduran yasa koyucular veya toplumun elitleridir. (Demirbaş, 2016, s. 158). Bireyler çılgın, suçlu, dengesiz vb. gibi kavramlar ile etiketlenebilirken, zeki, dürüst, çalışkan olarak da etiketlenebilmektedirler. (Siegel, 2010, s. 230). Damgalanmış olan birey, diğerleri ile olan ilişkilerinde de dışlanabilmektedir. Örneğin damgalanmış bir öğrencinin öğretmeni öğrenciyi değersizleştirebilmektedir. Ya da bir toplumda hırsız olarak damgalanmış olan birey, bir hırsızlık olayı geçekleştiği zaman, ilk onun yaptığının düşünülmesi buna örnek verilebilmektedir. (Bernburg, 2009, s. 191). Berker’e göre bir davranışın sapkın olarak nitelendirmesi ihtimali aynı zamanda, hangi bireyin bu davranışta bulunduğuna ve hangi bireyin bu davranış sonucunda incindiğine bağlıdır. Beyaz bir kadına saldırdığına inanılan bir zencinin, benzer bir suç işleyen beyaz bir adama göre ceza alma ihtimalinin çok daha yüksek olduğu bilinen bir geçektir. (Becker, 2017, s. 33). Damgalama tecrit edici, bireyi bir şey yapamaz hale getirmiş olan bir deneyime atıf yapar. (Goffman, 2014, s. 73). Damgalanan birey normal olmayan bireydir ve normal bireyler tarafından dışlanmaktadır. Buda suçlu kimliğin inşası sürecinde bireyin sapkın olarak kendini içselleştirmesine sebep olmaktadır.
1.2.7.4. Kontrol Teorileri
Kontrol teorilerine göre, suça dönük uyaranlar ile onu engelleyen toplumsal ya da fiziksel denetim mekanizmaları arasındaki bir dengesizliğin ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. (Demirbaş, 2016, s. 165). Kontrol teorileri sapmaya odaklanmak veya suçu açıklamaya çalışmak yerine neden çoğumuzun daha fazla suç işlemediğine odaklanmaktadır. Teoriye göre suç normal bir davranıştır ve yeterli önlem alınmadığında ortaya çıkması normaldir. Kontrol teorileri sapmayı açıklamakta kilit bir değişken olarak kontrol araçlarının mevcut olup olmamasına odaklanmaktadır. Yani suçu engelleyen mekanizmaların yokluğu suçu cazip hale getirmektedir. (Newburn, 2017, ss. 246-247).
a. Reckless’in Sınırlama Teorisi
Reckless’e göre sapma motivasyonu güçlü, sınırlama motivasyonu güçsüz olduğu durumlarda suç ve sapma davranışı beklenilebilmektedir. Geç bir birey içindeki psikolojik dürtü ve istekler (örneğin, hoşnutsuzluk, düşmanlık veya saldırganlık) tarafından suça itilebilmektedir. Bireyi sapkınlığa iten iki tür çevresel etki vardır. İlki, bireyi sapkınlığa yönlendiren iticiler (pushes) yoksulluk, yoksunluk ya da fırsatlardan yararlanamama, ikincisi, çekiciler (pulls) gangsterler, kötü arkadaşlar veya suçlu alt kültür bireyleri suça teşvik etmektedirler. Dış sınırlayıcılar veli ve okul gözetimi ve disiplini, güçlü grup uyumu ve tutarlı bir ahlaki cepheyi, bireyin en yakınındakilerden başlayarak kendisini saran sosyal ortamın bireyi suç işlemekten alıkoyarak bireyin davranışlarını kabul edilme sınırları içerisinde kalmasını sağlamaktadır. İç sınırlayıcılar, öncelikle bireyin güçlü bir vicdanının veya öz kontrol mekanizmasının bir ürünü olarak suç işlemekten alıkoymak suretiyle bireyin toplum tarafından beklenen davranışlara uyum sağlayabilmesi durumudur. Suçun önlenmesinde etkili olan mekanizma dış sınırlayıcılardır. Dış sınırlayıcıların başarısızlığı halinde iç sınırlayıcılar devreye girmektedir. (Akers, 1999, ss. 82-83; Demirbaş, 2016, s.169).
b. Hirschi’in Sosyal Bağ Teorisi
Hirschi bireylerin toplumla olan bağlarının zayıflamasını suçluluğun başlangıcı olarak görmektedir. Teoriye göre herkes potansiyel suçlu adayı konumundadır ancak onlar kendilerini kontrol altında tutmaktadırlar. Çünkü bireyler yasadışı davranışların onlar ile arkadaşları, ailesi, öğretmenleri arasındaki ilişkiye zarar verebileceğinden çekinmektedirler. Sosyal bağların yokluğu, bir bireye özgürce suç işleme gücünü vermektedir. Hirschi’ye göre sosyal bağlar dört temel unsurdan meydana gelmektedir. İlki, kişinin diğerlerine bağlı olmasıdır. İkinci, adanmışlık, eğitim almak ve gelecek için para kazanmak gibi geleneksel eylem alanlarında harcanan zaman, enerji ve çabayı kapsar. Üçüncü, katılım geleneksel faaliyetlere yoğun katılım yasa dışı davranış için çok az zaman bırakır. Dördüncü, inançlar ise bireyin toplumun geneli tarafından paylaşılan ortak değerlere olan bağlılığını ifade etmektedir. Bu dört değişkenin zayıflaması ile bireyin suç işleme eğilimi artmaktadır. (Siegel, 2010, ss. 227-228). Teori bireylerin toplumsallığının güçlendirilmesi aracılığı ile kontrol altına alınabileceklerini savunmaktadır. Buna göre bireylerin kendi dünyalarına çekilmeleri suçlu olma olasılıklarını arttıracağından dolayı onaylanan bir davranış değildir. Teori bireyselleşmeden ziyade toplumsallığı ön plana çıkarmaktadır.
1.2.8. Eleştirel Teoriler
Eleştirel teorilerin temel kavramları eşitsizlik ve otorite arasındaki ilişkidir. Otorite sosyal sınıflar, etnik köken, cinsiyet ve diğer faktörler temelinde olabilmektedir. Otorite kendi otoritesini ceza adalet sistemini ve kanunları kontrol etmek için kullanmaktadır. Kanunlar objektif değillerdir. Ceza adalet sistemi, güce sahip olmayanları hedef almaktadır ve güce sahip olanların suçlarını görmezden gelmektedir. Suçun çözümü olarak daha eşitlikçi bir toplum yapısını ön görmektedirler. (Vito ve Maahs, 2015, s. 170). Eleştirel teorisyenlere göre suç, üst sınıfların gücünü ve konumunu korumak için tasarlanmış politik bir kavramdır. Bir toplumun doğası, suçluluğunun yönünü kontrol eder; suçlular sosyal uyumsuzlar değil, toplumun ve onun ekonomik sistemin bir ürünüdür. (Siegel, 2010, s. 246). Eleştirel teoriler kanunların doğru bir şekilde uygulanmadığı aksine sınıfların çıkarlarına hizmet ettiğini ve aynı zamanda mülkiyet eşitsizliğinden dolayı suçun ortaya çıktığını vurgulamaktadırlar.
1.3. Bilişim Suçları
Genel adı bilişim suçu olarak tanımlanacak suç için, bilgisayar suçu, bilişim ihlali, bilgisayar aracılığıyla işlenen suç, bilgisayarın kötü niyetle kullanımı gibi değişik kavramlar kullanılmaktadır. İnternetin hızlı gelişiminden dolayı bu alan içerisinde işlenen suçlara siber suçlar veya internet suçları da denilmektedir. İnternetin kurumlar ve kuruluşlar için vazgeçilmez bir imkan olmasından dolayı resmi kurum ve kuruluşların pek çok bilgisayarı ağa bağlanmış ve suç işlemeye eğilimi olanlar için saldırılara açık hale getirilmiştir. (Durmaz, 2006, s. 67). Bilişim teknolojileri reklam, finans, iletişim vb. sektörlerden eğitim ve araştırma sektörlerine kadar çok geniş imkanlar sunmaktadır. Bilişim teknolojileri küresel bir ekonomi yaratmıştır. (Siegel, 2017, s. 468). Diğer taraftan bilişim suçlarını klasik suçlardan ayıran ve farlı bir başlık altında incelenmesini sağlayan temel neden suç işlemedeki farklılıklardır. Bilgi casusluğu, endüstri casusluğu, zararlı yazılım bulaştırma, dijital veri manipülasyonu, sisteme yetkisiz olarak erişmek, sistem içerisinde kalmak, verileri değiştirmek ve silmek gibi sonuçları çok ağır olan bu tür bilişim olaylarına hayatın akışı içerisinde her an rastlanabilmektedir. Suç işlemek için fail ile mağdurun artık bir araya gelmesine gerek kalmamıştır. (Durmaz, 2014). Bilişim suçlarının çok kısa zaman diliminde gerçekleşmesinden ve faillerin arkalarında incelenmesi çok zor veya silik ipuçları bırakmalarından dolayı klasik suçlardan farklılık göstermektedirler. (Değirmenci, 2002 den akt. Durmaz, 2006). Bireylerin daha önce çelik kasalarında sakladıkları önemli verilerini elektronik ortamda saklaması veri ve bilgi güvenliğini tehdit etmektedir. Bu verilerin aktarım yollarının değiştirilmesi, aktarımının engellenmesi, verilerin aktarılması sürecinde ele geçirilmesi mümkün olmaktadır. Yetkisiz olarak bunlara herhangi bir müdahalede bulunmak suçu oluşturmaktadır. (Durmaz, 2006, s. 86). Bilgisayar ile bireylerin bilgileri çalına bilmektedir. Bir bilgisayar yazılımı resmi olmayan yollardan elde edilebilmektedir. Yerel veya yabancı şirketlerin ticari sırları çalınabilmektedir. Yasadışı malzemeler bir anda milyonlarca bireyin kullanımına sunulabilmektedir. Bu malzemelere çocuk pornografisi den yasadışı uyuşturuculara kadar binlerce yasadışı malzeme dâhildir. (Siegel, 2017, s. 470). Bireyler bu tür yasadışı eylemleri herhangi bir risk olmaksızın yapma kolaylığına kavuşmuşlardır. Örneğin bir bireyin kumar oynamak için bir kumarhaneye gitmesine gerek kalmamıştır. Anonim bir kimlikle bunu kolay bir şekilde yapabilmektedir. Bir suçlunun elinde bir silah ile bankaya gitmesine gerek kalmamıştır. Bireysel bir çatışmadan dolayı intikam almak isteyen birey mahrem bir bilgiyi milyonlarca bireye sunabilmektedir.
Suç işlemek amacıyla yüzlerce kötü yazılım üretilmiştir. Bunlardan bazıları: Botlar veya zombiler (bots or zombies) bilgisayarın uzaktan kontrol edilmesini sağlayan zararlı bir yazılımdır. Tuş kaydedici (keyloggers) ele geçirilmiş olan bir bilgisayarın tüm tuş vuruşlarını kaydeden bir yazılım veya donanım programıdır. Paketçi (bundlers) çeşitli programların indirilmesi aracılığı ile kendini gizleyen zararlı bir yazılımdır. Dağıtılmış hizmet reddi (DDoS) bir sisteme veya hizmete yoğun bir saldırı ile hedefe erişimi engellemek veya reddetmek için kullanılmaktadır. Paket korsanı (Packet Sniffers) özel verilerin kaydedilmesi ve veri trafiğinin incelenmesini sağlamış olan zararlı bir yazılımdır. Roodkitler ele geçirilmiş olan bir makinede araç derleyicisi görevi görmektedir. Ele geçirilen bir bilgisayara sürekli erişime ve verilerin toplanmasına yardımcı olmaktadır. Casus yazılım (Spyware) ele geçirilen bir sistemden bilgileri gizlice toplamaktadır. Komutlar (Scripts) bir bilgisayarda verileri kopyalama, uzaktan erişim ve yerel bir ağa veya bilgisayara saldırıda kullanılan kısa programlar ve komut satırlarıdır. Oltalama (Phishing) özel bir bilgiyi (örneğin banka kartı şifresi) ifşa etmesi için alıcıyı ikna etmeye çalışan mail veya bir belge olabilmektedir. Truva atları (Trojans) gizli olarak çeşitli programlar indirilirken inen bu programlar veri sağlama, bilgilerin ele geçirilmesi ve dağıtılmasını sağlayan zararlı programlardır. Solucanlar (worms) ağlar arasında seyahat eden ve otomatik olarak veri kopyalayan ve diğer sistemlere veri gönderen tamamen virüslü bir yazılımdır. Virüsler (viruses) rastgele sistemlere bulaşacak olan zararlı programlar ve kod parçalarıdır. (Britz, 2013, ss. 76-77). Özellikler 1995’ten sonra, internetin bütün dünyada kullanılmaya başlanması ile bilişim suçlarının işleniş biçimlerinde de büyük bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Daha önce bilinmeyen birçok yöntem (modus operandi) görünmeye başlamıştır. Bunlarda biri de web sayfası hırsızlığı ve web sayfası yönlendirmektir. Amaç çıkar elde etmektir. Örnek olarak diğer bireylerin kredi kartları bilgilerine ulaşmak olabilir. (Durmaz, 2006, s. 95). Bilgisayarlar ile insanlar karşılaştırıldığında, insanlar bilgisayarlardan daha fazla hata yapma eğilimindedirler. Bilgisayarlar yalnızca veriler üzerinde çalışırken, insanların içinde yaşamış oldukları toplumsal çevreye karşı sorumlulukları vardır. Bundan dolayı aldatılmaya eğilimlidirler. Bilgisayar ve internet suç işleyen kişilerin kimliğini gizleyen bir maske görevi görmektedir. Dolayısıyla suç işleyen ile kurban arasında herhangi bir etkileşim olmamaktadır. Bu durum bilişim suçlarında olay yeri kavramını ortadan kaldırmıştır. (Durmaz, 2006, s. 113). Ve fail ya da faillerin yakalanma oranlarını çok düşük seviyelere taşımıştır. Yargıtay kararlarına bakıldığında ülkemizde en fazla işlenen bilişim suçları kredi kartları ile ilgilidir. (TCK madde 245). Bunu sırasıyla (TCK madde. 243) sistemi engelleme, bozma, verileri yok etmek veya değiştirmek (TCK madde 244) suçları takip etmektedir. (Durmaz, 2014).
Diğer yandan yerel ve uluslararası terör gruplarının da bilişim araçlarını yasa dışı yollarla devletlerin ve toplumların yıpratılmasında birer araç olarak kullandıkları görülmektedir. Durmaz’ın (2006) yapmış olduğu araştırmada bilişim suçlarının neden işlendiği katılımcılara sorulmuştur. Verilen cevaplar aşağıda sıralanmıştır:
- Merak
- Ekonomik sebepler ve para kazanma isteği
- Reklam yapma ve çevresinde popüler olma isteği
- Bilgiye ulaşma arzusu
- Kendi egosunu tatmin ve bilgisayarı aşma güdüsü
- Bilgisizlik
- Siyasi ve ideolojik etkenler
- Heyecan yaşamak
- Hırs
- İntikam alma duygusu
- Kıskançlık
- İnsanların özel hayatlarını öğrenme isteği
Bireylerin birçok nedenden dolayı bilişim suçu işledikleri görülmektedir. Her bireyin suç motivasyonu o bireye hastır. Bilişim araçları o kadar hızlı gelişmektedir ki bireyler bu değişim ve gelişime uyum sağlayamamaktadır. Her değişim suç işlenme biçimine de sirayet etmektedir. Klasik suçlar bakımından incelendiğinde kontrol altına alınması pek mümkün görünmemektedir. Çünkü dünya bilişim ağlarıyla birbirine bağlanmıştır. Artık dünyanın en ücra köyünden bir fail, New York tren seferlerine müdahale edebilmektedir.
Sonuç: Suç Sosyolojisi Bağlamıyla
Toplumsallığın var edicisi olan birey, klasik olarak tarif ettiğimiz suçlardan korunmak amacıyla, özel inşa ettirilmiş olan 7/24 güvenlikli gözetim alanları oluşturmuştur. Ancak günümüz dünyasının en etkili ve güçlü silahı olan internete karşı herhangi bir önlem almamıştır. Diğer taraftan bilişim teknolojileri aracılığı ile işlenen suçlar failin toplumsallığından muaftır. Yani damgalama teorisine göre klasik bir sapma durumu toplum tarafından bir reaksiyona tabidir. Bu reaksiyon toplumun geri kalan bireylerinin sapkın olarak nitelendirdikleri faile karşı kınama, dışlama vb. gibi soyut veya daha ileri bir safhada somut yaptırımlar uygulamasıdır. Bilişim araçları aracılığı ile işlenen suçlar toplumu bu gücünden alıkoymaktadır. Fail toplumsallığın kendi istikrarını sağlamak için kendi kurallarına uymayan bireylere uyguladığı baskıdan kurtulmuştur. Reckless’in sınırlama teorisi bağlamında birey artık bilişim teknolojileri araçları sayesinde toplumun bireye suç işleme durumunda inşa etmiş olduğu sınırlardan kurtulmuştur. Bu bireylerin suç işleme motivasyonlarını arttırmıştır ve bilişim suçları kendine herkesim den suçlular üretmiştir.
Bireyin içsel bir unsuru olan psikolojisi, Freud’un süperegosundan (üst benlik) yani toplumsal tarafından kurtulmuştur. Birey Ide (alt benlik) yani ilkel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmiştir. Günümüzde özellikle bireylerin sosyal paylaşım siteleri aracılığı ile işledikleri suçlar buna örnek verilebilmektedir. Bilişim araçları faillerin görünmez olmasına katkı sağlarken mağdurların en mahrem alanlarına kadar görünür olmasına katkı sağlamaktadır. Bilişim teknolojileri toplumsal kontrol mekanizmalarını adeta buharlaştırmıştır. Çünkü klasik bir suçu mahallesinden en fazla birkaç mahalle ötede işleyen fail artık güven kaygısı olmadan dünyanın hiç bilmediği bir bölgesinin hiç bilmediği bir kasabasında hiç tanımadığı bir bireye zarar verebilmektedir. Aynı zamanda bilişim suçları, klasik suçlardan ayrı olarak bir öğrenilme sürecine ihtiyaç duymaktadır. O halde birey sosyalleşme sürecinin bir aşamasında bu bilgilere sahip olmaktadır. Ve suçlu olmayı öğrenmektedir. Ya da eleştirel teorilere göre birey toplum içerisindeki imkanlara sahip olma şansı olmadığından, bir bilişim suçlusu olarak sisteme gönderme yapmaktadır. Artık dünya ve suçlar sadece bir monitör uzaklıktadır. Dünya sanal bir pazar haline gelmiştir. Ve son tahlilde suçlu olmayan herkes birer mağdur adayıdır.
Kaynakça
- Akers, R. L. (1999). Criminological theories: introduction and evaluation. (Second edition). New York: Routledge.
- Alacakaptan, U. (1975). Suçun unsurları. Ankara: Sevinç Matbaası.
- Becker, H. S. (2017). Hariciler (outsiders) bir sapkınlık sosyolojisi çalışması. (3. Basım). (Ş. Geniş ve L. Ünsaldı, Çev.). Ankara: Heretik.
- Bernburg, J. G. (2009). Labelling Theory. M. D. Krohn, A. J. Lizotte and G. P. Hall. (Ed), Handbook on crime and deviance (ss. 187-207). New York: Spiringer.
- Birtz, M. T. (2013). Computer forensics and cyber crime an introduction. (Third edition). New York: Pearson.
- Burke, R. H. (2009). An introduction to criminological theory. (Third edition). Oregon: Willan Publishing.
- Değirmenci, O. (2002). Bilişim suçları. (Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi). Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Dan akt. Durmaz, Ş. (2006). Bilişim suçlarının sosyolojik analizi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
- Demirbaş, T. (2016). Kriminoloji. (6. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık.
- Dönmezer, S. (2002). Kriminolojide suç ve suçun niteliği. Erişim tarihi: 4 Mayıs 2019, https://www.kriminoloji.com/
- Durkheim, E. (2014). İntihar. (3. Basım). (Ö. Ozankaya, Çev.). İstanbul: Cem Yayınevi.
- Durkheim, E. (2015). Sosyolojik yöntemin kuralları. (4. Baskı). (C. B. Akal, Çev.). Ankara: Dost Kitapevi Yayınları.
- Durmaz, Ş. (2006). Bilişim suçlarının sosyolojik analizi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
- Durmaz, Ş. (2014). Şükrü Durmaz ile röportaj. Erişim tarihi: 4 Mayıs 2019, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2014-1/24.pdf
- Goffman, E. (2014). Damga örselenmiş kimliğin idare edilişi üzerine notlar. (Ş. Geniş, L. Ünsaldı ve S.N. Ağırnaslı, Çev.). Ankara: Heretik.
- Hester, S. and Eglin, P. (1992). A sociology of crime. New York: Routledge.
- İçli, T. G. (2001). Kriminoloji. (4. Basım). Ankara: Bizim Büro Basımevi. Den akt. Durmaz, Ş. (2006). Bilişim suçlarının sosyolojik analizi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
- Korkmaz, A.ve Kocadaş, B. (2015). Toplumsal sapma: sapmanın teorik temelleri. (2. Baskı). İstanbul: Doğu Kütüphanesi.
- Newburn, T. (2017). Criminology. (Third edition). New York: Routledge.
- Maahs, J. R. and Vito, G. F. (2017). Criminology theory, research and policy. (Fourth edition). Burlington: Jones & Bartlett Learning.
- Ritzer, G. (2005). Encyclopedia of social theory. Volume II. London: Saga Publications.
- Siegel, L. J. (2010). Criminogy theories, patterns and typologies. (Tenth edition). Belmont: Wadsworth.
- Tarde, G. (1903). The laws of imitation. (E. C. Parsons, Çev.). New York: Henry Holt and Company.